21 Mayıs 2016 Cumartesi

Ruhlar bilir...

Alışmıyordum zamanla.
Sadece zamanın sonrasında bırakıp olduğu gibi,
Zamanın olmadık bi an'ında yeniden canlandıracaktım.
Öyle köşe bucak yaşamak ne demek?
Yoksan yoksun!
Ve yokluğunu hiç bir yere kaldıramam ki...
Ki zaten kaldırmamalı.
Varlığını başıma taç ettiğim adam,
Yokluğun üşütüyor zihnimi. 
Ve yokluğun hep var hayatımda
Sen varlığınla ya da yokluğunla
Hep benimlesin.
Zaman zaman hatta her kendinde kayboluşunda 
Kaçan bir ruh taşıyorsun bedeninde.
Çünkü ruhlar bilir nerede hayat bulacağını
Ve bedenin asla bu gerçeğe tanıklık etmeyebilir
Ve bedenin asla buna ihtimal vermeyebilir
Ve ruhun aslında hep benimledir.
Ruhuma dokunmuş ve ona kabul ettirmiş kendini
Kabul görmüş ve kaçmış gelmiş her boşluğunda
Bir gece rüyanda seni de getirir belki bana
Ve sen uzaklaşma asla benim olmasan da!

7 Ocak 2015 Çarşamba

Garip


          Hiç geçmez sandığın ne varsa geçtiğini görüyorsun ve hala hiç olmaz sandığın şeylerin varlığı korkutuyor seni. Garip.

          Aynı anda aynı şiddetle isteyebiliyorsun birden fazla şeyi ve seçim yapamamak pahasına ikisinden de mahrum kalmayı gözün görmeyecek kadar çok istiyorsun hem de. Garip.

          Yüreğin buruk, mantığın son vedasını yapmış hala bir umut ardına bakarken olmaz işler içinde sırıtıyor suratın. Dört mevsim mümkün aynı anda bedende. Garip.

          Kimseyle konuşamadığın kadar çok konuşuyorsun kendinle ve hala daha kendine yüksek sesle söyleyemediğin şeyler var. Cidden garip.

           Kurtulamayacağını bildiğin şeylerle mücadele etmek ve kurtulman mümkün şeyleri elde tutma çabası insan olmanın gereği sanki. Garip.

          Yaşadığın an'ların hatırladıklarından ibaret olması ve başkasına göre varlığının onun hatırladıkları kadar olması. Pek ala garip.

          Aklından silemediklerini sözcüklerine hapsetmen ve rahatlayarak beynini dinlendirmen. Uzun süreli bellek mesela diyorum. Garip.

          Ya bilinç dışı yaşantıların. Sen uyurken sana yaşatılanlardan istesen de istemesen de etkilenmen ve ne olduğunu asla bilmemen. Garip.

          Ve sonunda istediğin şeyin olmadığı yolda bunu bilerek acı acı ilerlemen gerçek. En gerçek.

21 Aralık 2014 Pazar

Vay bee...

      Kimi cümlelerin sonu çıkmaz noktaya, ya virgül koyarsın susamazsın ya da yarım bırakırsın karalarsın. Üç noktadır hakkı cümlenin lakin üç nokta belirsizliğinde bırakmaya da kıyamazsın...
      Alt tarafı cümledir oysa değil mi? Peki üst tarafı? Oraya hayat diyebilir miyiz? En büyük sorun da şudur ki; noktası olmayanın cümlesi de pek tamamlanmıyor. Hani ya eksik oluyor tuzu, ya içi pişmemiş, ya suyunu çok çekmiş. Doyuruyor da tat vermiyor. Mevzunun ne olduğu hakkında bi fikre sahip olmasa da okuyucu, yakıştırıveriyor hayatının bir kesitine cümlelerimi. İyi de yapıyor. Evet evet kimse her şeyi sonuna dek yaşayamıyor. Ansızın aklıma bir çift göz takılıyor. Virgülle bağladığı cümlelerini düşünüyorum. Vay bee... Hala düşünüyorum.
      Okuduğum bir yazının tesirinde dağıla dağıla ve toparlamadan yazıyorum. "Bırak dağınık kalsın " diyorum devam ediyorum. Biz demiş yazıda zat-ı muhterem. "Öyle bir yabancılık, öyle bir bizsizlik..." demiş ardından. İnsan bir kez biz oluyor ve sonra onu kaldırıyor bir kenara herhalde. Bir kez " biz" olup sonra defalarca "bizler" oluyoruz. Eklendikçe hayatımıza yeniler, küçülüyoruz. Merkez uzaklaşıyor çevreye. Geometri bilmesem hesaplayamayacağım korkarım yalnızlığımı. Vay bee...
     İnsan yorum yapamayınca, aklındaki onlarca cümleden birini yakalayıp da harflerle bağlayamadığında ve söylese de değişecek bir şey olmadığında demiyor mu bunu? "Vay bee..." Biz hala hayatta, Biz biraz değişimle uzaklarda ve biz ikinci tekillerin yaşamını birinci çoğul yapmaktayız. Hangi biz birbirimizin hala aklında kalmakla yetinmeyip hayatındayız? Biz değiliz o kesin ...
                                İkinci tekile sevgilerle...

6 Aralık 2014 Cumartesi

"-mış" Gibi Yaşayanlar Derneği

Nasıl mı hissediyorum?
 Sindirilmeye hazır besin parçası gibi. kime ne yararım olduğundan bihaber vazifemi icra ediyorum, ettiriliyorum. Henüz  varış noktasını bilmediğim lakin herkesin geçtiği yollardan oldukça hızlı şekilde ilerliyorum. Kim bilir belki hızla kana karışırım belki o kadar da işe yarar biri değilimdir, bağırsaklardan işe yarar yerlerim emildikten sonra malum sona "işte gerçek hayat" diye kendimi bi bok sanır atlarım... İyi ya belki toprağa karışırım. Belki de toprak bana karışır...

Nasıl mı hissediyorum?
Bir insan bu kadar mı az ders alır hayattan diye beynimi kaybetmişcesine ve beyin var diye o boşlukta, yıllarca kendimi avutmuşçasına biçareyim. Herkesi anlayamamanın normal olduğunu bilmeme rağmen neden anlayamadığımın ironisiyle yıkılıp her defasında yeniden kendime bir şans daha veriyorum. Yoksa kendime şans verdiğim için mi yanlış yapıyorum? şansı başkasının bize vermesi doğrudur belki, belki de hiç biri.

Nasıl mı hissediyorum?
Acaba gerçekten hissediyor muyum yoksa ezberden mi gidiyorum? Olması gereken olmadığında düzenimi bozuyor, mutlakiyete koşuyorum. Koşuyorum da vardığım yer nefessiz kaldığım onca yola değer mi hesaplamıyorum. Sınırsız zamanlara sahibiz algısıyla yaşadığımız bu sınırlı zamanlarımızı nasıl da anlamsızca tüketiyorum... Felsefeyle de karın doysaydı işsizler de işsiz kalmazdı gerçi.

Nasıl mı hissediyorum?
" -mış"  gibi "-miş" gibi. Ne hissetmem gerekiyorsa öyle işte. İçime sormadan, mantığıma danışmadan. Ne gerekiyorsa onu yapıyorum. Gerekmiyor ki...